23 Aralık 2014 Salı

İnsan


Bugün bir aptalım ama dün egosu göklerde zeki biriydim. Dün her şey iyi derken bugün güzel olan her şeye inancımı kaybettim. Ya da ne bileyim dün seviyodum bugün sevmiyorum.

Hayat dün çok uzundu günler geçmek bilmezdi. Bugünse sanki son saatlerimi yaşıyorum gibi her şeyi yapabilmenin telaşı var içimde. Hayatımda dün yeri olmayan insan bugün başrolde belki de hiç bilemiyorum.

Hep böyledir ya zaten bildiğimizi söylesekte inatla içimizden bi parça hep der ki biliyo muyuz gerçekten, emin miyiz, doğru olanı mı yapıyoruz şimdi?

İnsan hayatı hep karmaşa hep kaos hep kararsızlık dolu zaten aksini iddia eden de içindeki o parçaya sormalı, doğru olan bu derse o da bende saygı duyarım fakat cevabın ne olacağını az çok tahmin edebiliyoruz...

İnsan egosunun izin verdiği kadar samimidir her zaman. Bencilliğin gölgesinde kalmayan yanları kadar insandır. Her insanın doğuştan sahip olduğu şeyler bu duygular inkar etmek kötülüğünü savunmaksa en saçması zaten. Egosu, güveni, bencilliği olmadığını söyleyip savunan insan maçı baştan kaybetmiştir. Her gördüğü insanın mutluluğunu kendininkinin önüne koyan kendini sevmektense başkalarına hayranlık duyan biri taklitçi başarısız olmaktan öteye gidemez hayatı boyunca.

Her duyguyu dozajını ayarlamak koşuluyla barındırmalıdır kişi içinde. Yeri geldiğinde nefreti bilmeli doğru kişiyi gördü mü sevebilmelidir. Rekabet nedir nerde etmelidir öğrenmelidir. Hayatının önceliklerini kendi iyiliğini göz önünde bulundurarak sıraya dizebilmelidir. Kendisi mutlu olmayan insanın karşısına verebileceği mutlulukta sahtedir yapaydır çünkü. Fakat hiçbir duygunun da onu ele geçirmesine izin vermemelidir. İstediklerini söylemene engel olan gurur, hayatında iyisi kötüsüyle bulunan birini tek hatayla sildirtecek ego, daha çok üzüntü daha çok yalnızlıktır. Karakterini etkileyecek dozajda bulundurduğun her duygu da seni çok kolay dibe batırabilir. Yalnızlığa mahkum bir hayat verebilir. Ya da ne bileyim fazla hırs seni en büyük başarısızlığa sürükleyebilir.

Bizler sonu olduğunu bildiğimiz halde güzel bir hayat sürebilmek için çabalayacak kadar umutlu, kötü bir söz bir imayla düşman kesilebilecek kadar nefret dolu insanlarız. Sevilmek için varıyla yokuyla dua eden inançlı insanlarız. Bu kadar çok duygu bahşedilmişken eğer birine saplantılı kalırsak karakterimizden ödünler veren, geride kalan duygularını ziyan eden mutsuz bireyler oluruz. Oysa hepimiz bir duygunun tüm benliğimize hükmetmesine izin vermeyecek kadar da güçlü kişilikleriz.

Her insan ilk önce içindeki canavarı keşfetmeli tanımalı ardından ona nasıl hükmedeceğini öğrenmelidir. Bir insanı kendini yıpratmadan nasıl sevebilir bunu öğrenmelidir. Her şeyden önce kendini sevebilmelidir.

Hayat özümüzü inkar edemeyecek kadar kısa, kararsızlıklarla harcanmayacak kadar güzeldir. Sahip olduğun karakter kadar özelsin. Başkalarından kendini eksik görmeni gerektirmeyecek kadar fazlasın. Kendinin farkına var. Kendini sevmene izin ver olduğun kişi için pişman olma. Bırak, gerekirse başkaları olduğun kişiyi sevmesin sen sahip çık koru benliğini. Söylüyorum ya sahip olduğun karakter kadar özelsin her zaman.

Farkında olduğunuz umut dolu güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle...

22 Ağustos 2014 Cuma

Sevmek






İnsanın kendisine yakıştırması zor. Kabul edemese de bencildir her insan biraz, mükemmelleştirir kendisini kendisinde. Herkes eksiktir gözünde. Bekler ki her parçası uysun karşısındakine, farketmeden cisimleştirir sevdiğini gözünde, değersizleştirir. Uzaktan sevmek daha kolaydır aslında her zaman. Hayal kırıklıkları vermez bedene, ruha. Ona istediği her özelliği yükleyebilir uzaktan çünkü kimi isterse odur sevdiği gözünde. Peki ya geldiğinde sevdiği? O zaman ne olur? Hayal kırıklıkları bırakmaz peşini. Her insan yalnızlığa mahkumdur aslında. Yalnızlığın ne demek olduğunu bilmeyen gerçek mutluluğun verdiği hazı da bilmez hiçbir zaman.

Çok düşünürsen eğer çok kurar çok planlarsan kafanda, sende yalnızsın aslında hep. Yanındakiler sana veremez huzuru. Sen eksiksin, yalnızsın hep çünkü kafanda kurduğun aslında hiç var olmayan kişiyi beklersin, sen yanındakini hep o sandın çünkü ona yükledin istediğin özellikleri, peki ya onun benliği?

Hisler özeldir her zaman. Senin mantığına göre işlemez ruha, sende kabul edemezsin çoğu zaman zaten içindekini. Kurma kafanda bırak hayat sana getirsin sen sev, benimse, için kabul etsin.

Bırak gelsin gürültülü patırtılı, girsin hayatına sen hiç beklemezken. Çalmasın kapıyı, kırsın girsin o ayakkabılarıyla. Sen duvarlarını kuşanamadan gelsin. Seni o loş ışıkta saklandığın köşende görsün ilk, öyle sevsin. En çirkin halinle sevsin ki seni, seninde işlesin içine. Bırak gerçek olsun bir şeyler de hayatında. Onun gördüğü senle diğerlerinin gördüğü sen farklı olsun. Sen sev, kendini bırak ki karşından da bekleyebilesin aynı şeyi.

Her şeyin sonu vardır bende bilirim. Hayatın da vardır elbet. Hayatın sonunu düşünerek bugünü nasıl yaşarsın peki? Bırak o zaman çıkma evinden hiç, sonu gelen hayat için bir şeyleri iyileştirmeye çalışma, ne farkeder? Ama yapmazsın hep iyisi olsun istersin. Bende onu diyorum ya doyumsuzsun. Yetinmeyi bilmezsin çünkü insansın. Düşünme bu kadar çok, kolay yaşlanırsın.

Sevmek nedir sevilirken tatmak istiyorsan eğer fırlat gitsin her şeyi çırılçıplak kal. Buyursun gelsin böyle sevsin ruhunu sevsin senin, olduğun gibi sevsin. Sende sev onun ruhunu, içindeki adamı. Söylediklerini bir mıh gibi kazısın aklına. Senin söylediğin yanlışsa bırak o düzeltsin, mükemmel değilsin bırak o tamamlasın eksiğini. Sende onu tamamla, iki bedene iki ruh çok fazla. Bırak tek ruh olun hayırlarınız evetleriniz karışsın birbirine. Karıştırsın aklını bulama ne düşündüğünü. Bugüne kadar bu kadar düşündün de ne oldu? Unutma sadece katılmadığın savaşları kaybedersin. Her yenilgi de sana doğru olanları katar. Doğru dediğin nedir ki? Var mıdır öyle bir şey? Özneldir doğrular kanıtlanamaz. Kanıtlamaya çalışma.

Alışmaktan korkma, ait olmak güzeldir sevdiğin insana. Yanında saatler, dakikalar gibi geçen birine ihtiyacı vardır her insanın. Hayat zaten kötü, zaten zor. Seninle zorlukları sırtlanacak birine ihtiyacın var. Bırak hafifletsin hayatın yükünü. Beynin zora düştüğünde iki saniye mola verip düşünebileceğin biri olsun hayatında. Üçüncü saniyede kolaylaştırabilen biri olsun. Üzülmekten, kırılmaktan korkma. Mahkumsun üzülmeye bırak sevdiğin üzsün onun verdiği haz bile bir başka.

Çok fazla kelimeye de gerek yok. Bırak bakışları anlatsın sana sevip sevmediğini. Onun nefesi sana umut olsun. Öptüğü zaman lanet edebil onsuz geçen bunca zamana. Sarıldığında sana dolsun boşlukların, sarılmak anlam kazansın lügatında. Sevdiğini söylemeye cesaretin olsun. Bırak o sevmezse kendine ayıp eder diyebilmelisin.

Bir rakı masasında ansızın aklın onda olsun mesela. İçindeki onunla tokuştur kadehini, bir anlam kazansın kadeh. Gülüşü gelsin aklına sonra silinsin tüm hafızan. Sen saf sev, temiz sev. O sevginin sana verdiği mutluluğun yanında üzüntü dediğin nedir ki?

Dinle sevdiğin insanı, konuşmayı bilmeyen bebekler gibi ol o konuşurken. Sen kelimelere sığınmadan da bilebilsin o anladığını. Üzüntünüzü paylaşabildiğiniz kadar varsınız. İlk git onun omzunda ağla. En güzel gününde de o olsun, en kötü gününde de. Kendi gönlünde onun krallığında yaşa, kontrol edemezsin her şeyi, anla artık. Sana dokundüğu zaman anla artık yalnız değilsin.

Korktuğunda ona sarıl, mutlu olduğunda ona sarıl, içindeki onla baş edemediğinde ona sarıl. Diğerleri anlamadıysa git ona sarıl. Başarısız olduğunda ona sarıl, ona anlat. Ona kızdıysan yine ona sarıl, başka kollarda arama mutluluğu.

Hatalarını telafi et. Gururuna, kibirine yenik düşme. Soğukları sarılarak ısıtın. O sarılmazsa git sen sarıl, sevdanın ayıbı, yanlışı olmaz. O kızdıysa sen alttan almayı bil, sen kızdıysan o bilsin.

Acıtsın acıtabildiği kadar, kanatsın. Senin sevdiğinin çeyreğini bile sevemesin. Bıraksın gitsin seni karanlıklara. Yarım bıraksın. Yarım olsun ne farkeder? Neyin garantisi var ki hayatında? Sen dene gerekirse yenil. Yenilgileri büyütme gözünde. Galibiyet kadar yenilgi de alırsın bu hayatta. Sen ne kadar planlarsan planla. Hayat bu ya beklediğin gibi olamaz hiçbir zaman. Sevmek korkutmasın gözünü. Sevmeyi bilmeyen insan kaybetmeye mahkumdur. Cesur ol, haykır sevgini. Hayatına anlam kazandırmak senin elinde. İyisiyle kötüsüyle benimse hayatı. Risk almayı bil. Hayatta başlı başına bir kumar değil mi zaten? Hayal dünyasında yaşayan bir korkak olacağına kendi bataklığınnda yaşa..

30 Mayıs 2014 Cuma

Sevgi



İnsan hiç unutamam sandıklarını da unutuyordu. Kırıklarını aldırıp kalbinin yeni ruhları sever oluyordu, yeni kırıklar kazanabilmek için.. Her şey başlıyor ardından da bitiyordu. Kalp kendine her zaman bir meşkal buluyordu. İnsan sevmeden eksikti biraz, gaddardı.. Sevmek istiyordu hep kırılmak, özlemek.. Acısı bile güzeldi sevginin.

Düşünemeyen insan kötüdür, yarımdır. Hiç aklından çıkmayacak birini istiyor sanıldığı kadar zıt olmayan kalp ve beyin, tutunacak bir dal istiyor. 

Zamanı gelince sararsın dalların, yeniden yeşersin baharla. Bazen bir kardelen ol en zor koşullarda sev ama hep sev sevmeye küstürmesin seni hiçbir zehir kökünden söküp atamasın seni kimse, kestikleri dallarını umursama, bekle. Baharda yeniden yeşersin dalların. Sen yine sev. Sevmek güzel..

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Son bir yılın gazetecilik anlayışı..




Gazetecilik, ülkemizde yaşanan rezaletlerden sonra daha da önemli bir yer tutar oldu. İnsanlar haberler hakkında objektif bilgiler öğrenmek isterken tek gördüğümüz 3 maymunu oynayan sözde gazeteciler..

Bir çok konuda bizi hayal kırıklığına uğratan basın iyice birilerinin, bir şeylerin kuklası olma yolunda ilerliyor.

İnsanları kandırmaya çalışıp yalan haberler yapmak gazetecilik olmaz, olamaz. Bir gazeteci güncel konularda okurunu bilgilendirmeli, konuyu 2 taraftan da inceleyebilmelidir. Hiçbir tarafa bağlı kalmaksızın, gerekli kişileri dinleyerek, kulaktan dolma bilgilerle değil nesnel bilgilerle haber oluşturulmalıdır. İnsanların özel hayatına gerekli saygıyı göstermeyi de unutmamalıdır tabi..

Gazetecilik, gecesi gündüzü olmayan, çok yoran az doyuran bir meslektir. Ayrıca bugün 10 sözel öğrencisinden 8'i gazetecilik ya da basın yayın mezunuyken iş olanakları da yok denilebilecek kadar azdır. Bu iş sevilmeden dayanılacak bir meslek değildir.

Bu yüzden biz okuyucaların ricası mesleğinizin gereklerini ve amaçlarını unutmayınız. Halkınızı salak yerine koymak yerine onları bilgilendirmeye çalışınız. Zar zor kazanılan işinizin hakkını veriniz. Vermiyorsanız da sandalyelerinizi hevesli ve bilinçli gençlere bırakınız..

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Adı Türkiye



 Yargılamak, her kafadan çıkan ayrı sesler, bizler hakkındaki düşünceleri. Kimin yanlışı kime doğru? Kimin doğrusu kime yanlış? Tanrı isteseydi eğer herkes aynı düşünsün, aynı görsün her şeyi, o zaman verir miydi bu kadar çeşit insanoğluna?

 Herkeste kendi doğrusunu tek doğru kabul edip diğerlerine de kabul ettirme tutkusu almış gidiyor. Ne olmuş yani o senin eteğinden 2 parmak kısa giymiş, ya da o seninkinden uzun. Görebilir misin kafasındakileri, bilebilir misin düşüncelerini? Kim verdi sana bu yetkiyi sözde her şeyini kabullendiğin kitabın mı? Kim öğretti sana senden yakası daha açık giyenin inandığıyla senin inandığının farklı olduğunu? Kim sana öğretti böylesine dar kafalı, dar görüşlü olmayı? Her yanlışınıza, her saçmalığınıza dayanak tuttuğunuz kitabı bile okuyup anlamaktan acizsiniz. Oysa en başından beri kadını obje adamı padişah yapan da siz değil misiniz? Bir şeyler öğrenmekten, okumaktan böylesine kaçma nedeniniz ne? Kulaklarınızı böylesine sağır eden şey de ne?

 80 yaşındaki teyze kendi torununun nesline nasıl sevgi ve umutla bakmak yerine gözleriyle süzüp, küçümseyerek bakabilir? Yeni nesili beğenmeyip her fırsatta aşağılayan eski nesil değil mi ülkesini bu hale getiren?

 İnsanlığını satmış insanlar dolu çevremiz. Uyum sağlamak için ruhlarını satmış bedenlerle bir arada yaşıyoruz. Işıklar kapandığı zaman söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uçurumdan bizi aşağı iten insanlar dolu dışarısı.

 Komik. Pencereden dışarı kafamı uzatıp baktığım zaman tek söyleyebileceğim bu.

 Tek dileğimse, umalım ki her yanlışlarını yükledikleri tanrının hepimizin tanrısı olduğunu, inandıkları kitaba hepimizin inandığını kavrayabilecek bir beyin sahibi olduklarının farkına varmaları..

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Sonsuzluk

Ölüyoruz birer birer. Belki son nefesindedir birisi daha biz burda bundan bahsederken. Hep bir eksikle, hep bir şeyleri ararken kayıp gidiyor ruhlarımız sonsuzluğa.

Sonsuzluk, en ürkütücü kelimedir benim sözlüğümde. Her şeyin bir sonu olduğunu bilerek geçirdim günlerimi.
Sevgilerin, şarkıların, kitapların, ömrün.. ama peki ya ömrün sonu gelince?

Yeni bir başlangıç mı bizi bekleyen, yoksa bir şeylerin telafisi mi? Ya da ödeme vakti mi yaptığımız her şeyi?
Unutur muyuz yoksa bunca yıl peşinde koştuğumuz her şeyi? Gecelerce loş ve tozlu küçük odalarda neden ağladığımızı, duvarlara neden haykırdığımızı unutur muyuz?

Sonu olan hayatımıza bile dayanamazken sonsuzluğa varınca ne olur insanlığımız? Vahşileşen insan görünümlü hayvanlara mı dönüşürüz? Yoksa tamamen silinip gider miyiz yeryüzünden? Ruhumuzun her parçası başka hayatlarda can bulur belki de yeniden. Nesilden nesile eklene eksile yaşar durur belki de ruhumuz. Kim bilir belki de tekrar birleşir her parçamız yüzyıllar sonra yeniden geliriz dünyaya.

Bilmiyoruz hiçbirimiz. Bilemeyiz de son gelene kadar. Sonsuzluğu düşünmek, sonsuzluktan beter.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Para Mutluluk Getirmez.



Yaşadığımız çağda ''para mutluluk getirir mi?'' sorusuna cevap vermek hiçte zor olmasa gerek. Gelişmiş ülke liderlerinin toplantılarındaki asık suratlar, endişeli bakışlar, telaşlı tavırlar gösteriyor ki para onları hiçte mutlu etmemiş.

 En zengin ülkelerden Japonya, mutluluk ölçeğinde Dominik Cumhuriyetinden ve Vietnamdan daha geride. El Salvador ve Nijerya gibi ülkeler fakir olmalarına rağmen zengin ülkelere göre daha mutlu. En mutlu ülke kabul edilen Porto Riko ekonomik gelişmişlikte oldukça gerilerde.

 İnsanın manevi ihtiyaçları düşünülmeden biriktirilen mal ve para mutluluk getirmek bir yana mutsuzluk ve korkular getirebilir. Halk ile yapılan röportajlara baktığımızda insanların geleceklerinden endişe ettiklerini görüyoruz. Bu durum belki parasız kalma, fakir düşme, konforsuz yaşam korkusu olarak görülebilir. Sonuçta bu parayla ilgilili bir korkudur.
 
 Para mutluluk getirmez tezine en büyük örnekler Karun, Frigya Kralı Midas olarak gösterilebilir. Dilediği kadar altın ne Karuna ne de Midasa mutluluğu getirmemiştir.

 İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin 25 ülkede yaptığı anket, para mutluluk getirmez sözünü doğrularcasına bir sonuç çıkardı. 25 ülkede 25.000 kişiyle yapılan ankette olan  ülkelerde yaşayanlara kıyasla daha karamsar.

 Avusturalyada kurulan mutluluk enstitüsünün, bir çok üniversitenin bilim adamlarının yaptığı çalışmaların, Mtv networks internationalın yaptığı araştırmalarında ortak sonucu olarak söyleyebiliriz ki, para mutluluk getirmez. Bu çalışmalardan biri hakkında kısaca bilgi verip yazımı tamamlamak istiyorum.

 MTV networks  internationalın 14 ülkede yaptığı araştırmaya göre para gerçekten mutluluk getirmiyor. Yaşları 16 ila 34 arasında değişen 5400 kişiyle yapılan araştırmaya göre, gelişmiş ülkelerde yaşayan gençler, gelişmekte olan ülkelerdeki yaşıtlarına kıyasla çok daha mutsuz. ABD ve İngilterede gençlerin %30dan daha azı mutlu ve umutlu. Bu oran Japonyada %8 e kadar düşüyor. Gelişmiş ülkelerdeki gençliğin mutsuzluğunun nedenleri başarılı olma baskısı, kötümserlik ve iş kaygısıyla açıklanıyor. Gelişmekte olan ülke gençleri arasında ise bambaşka bir tab var. Hint gençleri hayatından en memnun olan grup olarak göze çarparken Çinli gençlerin %84 ü gelecekte hayatlarının daha iyi olacağını düşünüyor.Arjantinli ve Güney Afrikalı gençlerin ise %75le dünyanın en mutlu insanları arasında bulunuyor. Çalışmaya göre gelişmekte olan ülke gençleri gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarına göre daha az dindar. Az gelişmiş ülkelerde insanların daha mutlu olmasının sebebininse, gençlerin daha iyi bir geleceğe sahip olacaklarından duydukları inanç olduğu belirtildi.

 Mevlana, dünya malını bir denize benzetir.Dünya malı bir deniz, insansda üzerinde yüzen bir sandaldır. Bu denizin üzerinde olduğunuz müddetçe size hizmet eder. Ama içinize alır, sevgisini kalbinize koymak isterseniz, denize gark olur ve boğulursunuz der. Para ve mal sevgisini kalbine dolduran insanların nasıl battıklarını ve karanlık sularda gark olduklarını tarih bize göstermektedir..

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Biliyoruz bilmesine de asıl soru farkında mıyız?

Kısacık bir şeyler söyleyip gideceğim hemencik. Normalde, derin düşüncelere dalıp sorguladığım saatlerdeyiz lakin bugün bir şeyler farklı sanki. Hayatın farkında olarak yaşamak genelde en ulaşılmaz aynı zamanda da en büyük hayalim olmuştur her zaman. Tırnaklarımdan kazıdığım ojelere baka baka soruyorum kendime neden bu eziyet, üzme merakı kendimi? Ne demiş Sraffa '' Arkadaşlar ölüyorlar ve doğmuyorlar. Bunu biliyor musunuz?'' evet hepimiz biliyoruz aslında ama farkında değiliz.

 Farkında olduğunuz, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle tatlı rüyalar! ve hiçbir zaman unutmayın ki en değerli kendimimiz her zaman, aksini iddia etmek aptallık olur. Bunun farkında olun ve kendinize güzel bakın:)

11 Mayıs 2014 Pazar

Dünyanın en özel, en güzel annesi..


 Ben böyle günleri gereksiz bulurum. Sanki hayatımızdaki en değerli insanları sadece bir gün için özel kılar gibi. Hele ki annelerimizi..

 Benim annem -annem diye söylemiyorum- çok tatlı bir kadındır. Her şeyden önce çok anlayışlı ve ben ister beş yaşında olayım, ister on, ister on beş beni her zaman bir birey olarak görmüş ve bana saygı duymuştur. Bende bu şekilde öğrendim kendime saygı duymayı.. Benim isteklerim onun için sadece şımarık kızının istediği şeyler olmadı onun için hiçbir zaman. Hep bir bildiğim vardır lazım diyorsam lazımdır dedi. Söylediğim hiçbir şeyi saçma bulup kendi düşüncesine göre değiştirmemi istemedi. Benim olmak istediğim kişi olmama izin verdi. Hep destek oldu. Evet öğütte verdi, yanlışla doğruyu da gösterdi ama sadece gösterdi benim anlamam ve haklı olduğunu görmem için bana her zaman, vakit tanıdı. Tecrübe edinmemi sağladı. İnsanlar ne derse desin hiçbir zaman umursamadı. Bana bağırmayı, gerektiği zaman karşı çıkmayı da öğretti. Hepimizin insan olduğunu hatalarımız olabileceğini söylediği gibi bana karşı her hatasında da benden özür diledi, kibirine kapılıp gitmedi. Beni hiçbir zaman hiçbir şey yapmaya zorlamadı. Ben istemiyorsam neden olduğunu dinledi, haklı yanlarımı değerlendirdi. Beni küçük, hiçbir şey bilmeyen biri olarak görmedi hiçbir zaman. Başı dara düştüğü zaman, kararsız kaldığı zamanlarda bana da danıştı fikrimi sordu. Bende düşündüklerimi söyleyebilmeyi öğrendim böylece, insanlara yardımcı olmayı öğrendim. Yanlışlarımda beni odalara kilitlemedi ya da bana bağırmadı anlayıp telafi edebilmem için bana zaman tanıdı. Hatalı olduğum zamanlarda bile hep desteğini hissettim, beni asla yalnız bırakmadı. Her şeyin üstesinden birlik olarak gelebileceğimizi gösterdi. Beni doğrularımla, yanlışlarımla sevdi her zaman. Yaptığım bir yanlış gözündeki bütün doğrularımı silmedi.

  Aslında çok sinirli bir kadındır ama bana karşı hep nazik ve sabırlı oldu. Dostluklarımı da dinledi, sevgililerimide, aşık olup üzüldüğüm zaman beni omzuna yatırıp teselli de etti. Normal olan şeyleri bana yalanlarla asla yanlış gibi göstermeye çalışmadı. Dışarı çıkmak istiyorsam beni sınırlarlandırmaya çalışmaz, hazırlanmama yardım eder. İçki içeceğim zaman içkimi de alır. Beni yalanlara mecbur bırakmaz. Sırf insanlar öyle düşünür, şöyle düşünür diye bana yapma demez. Onu üzen insanlarla benim aramdaki ilişkilere karışmaz. Benim ondan farklı bir birey olduğumu hatırlatıp, dargın olduğu insanlarla bunu göz önünde bulundurarak ilişkiler kurmamı sağlar. Bana onun evladı olduğumu, kölesi olmadığımı sürekli gösterir ve hissettirir. Kendisi yaptığı gibi diğer herkesin de bana saygı duyması için çabalar başaramasa bile kimseye söz hakkı bırakmaz. Söz konusu bensem her zaman en iyisini ister ve her zaman da karşıma en iyisini getirir. Benim dertlerimi saçma ve küçük bulmaz asla. Kendi derdi bilip elinden gelen her şeyi de yapar.

 Bana duyduğu sevgi ve saygıyı hayatımdaki insanlara karşı da duyar her zaman. Dostlarımı kendi dostu bilir. Benim gibi sever onları da. Arkadaşlarımla vakit geçirebilmem için elinden gelen her şeyi yapar. Ne kadar çok insanlar tanır ne kadar çok hayatlar görürsem o kadar öğreneceğimi söyler her zaman. Asla insan ayırmaz. Herkesi olduğu kişi için sever. Belki de diğer anne kızlardan daha çok tartışırız ama bu da yakınlığımızdandır aslında. Birbirimizin hayatına hakim oluşumuzdan..

 Evet herkese göre kendi annesi melektir ama benimki gerçek bir melek. Hayatım boyunca sahip olduğum, olabileceğim en özel parçam, en özel insan. Benim sahip olduğum her şeyin, her özelliğimin asıl sahibi. Bana bunları yazabilmeyi öğreten insan. Beni her türlü şeye, her türlü gireceğim ortama hazırlamaya çalışan insan. Beni bir birey olarak büyüten, insanların bana saygı duyma nedeni olan biricik kadın. Bana yaşadığım her zorluğun bir fırsat olduğunu gösteren, öğreten kadın. Hiçbir şeyin onu yıkmasına izin vermeyen beni de her asla yıkılmamaya hazır olarak büyütmüş olan insan. Başıma gelen en güzel şey. Benim en yakın dostum.

 Benim annem anlatılabilecek bir kadın değil, kelimeler kifayetsiz söz konusu o olunca.. Şarap gibi yıllandıkça özelleşen, değerlenen, güzelleşen bir kadın. Tek hayran olduğum insan. Biz birbirimiz için yaşadık, birbirimiz için yaşarız her zaman. Beni ben yapan tek etkendir annem. Başka kimse olamaz. O benim en değerli varlığım, bende onun en güzel eseriyim. Ne kadar kusursuz, mükemmel bir kadın olduğunun kanıtıyım.

 Ne desem daha bilemedim. Eedepsiz, yalanlarla dolu, hayattan bir haber, ön yargılı, dar zihinli birine denk gelmediğim için tanrıya ne kadar teşekkür etsem az. Sana ne kadar teşekkür etsem az. Sen benim tüm inançlarımın, tüm zaferlerimin nedenisin. Hayata baktığım gözlerimsin. Söz konusu sensen her teşekkür az kalır. Her lafta boş kalır. Benim için tüm insanlığın timsali, hayatıma alacağım in
sanlar için de bir rol modelsin. Seni yaşadığım her an, tüm bedenimle, duygularımın el verebildiği kadar sevdim ve hayatım boyunca bu asla değişmeyecek. Sadece bir gün değil, her gün benim biricik annemsin. Dünyanın en özel, en güzel annesi..

9 Mayıs 2014 Cuma

Bulutları az geçince..



 Bulutlarda, her şeyin en güzel göründüğü yerdeyim. Çekildim köşeme insanları izliyorum büyük bir dikkatle. Kendimi unuttuğum yerde yeller esiyor görebiliyorum. Kendimden bir şeyler bıraktığım köşelere bakıyorum usulca, doğru şeyler yapmaya çalışan, aynasında kocaman, üstünden bakınca sadece küçük bir kız olan, kızı izliyorum.

 Kaybettiklerine, yarım kalanlarına ağlayışını izliyorum. O da farkında aslında ama söz geçiremiyor ruhuna hissedebiliyorum. Düştüğü bataklıkta ayağına bulaşan çamurları temizlemeye çalışıyor sinir ola ola.. Sinir en büyük zaafı olmuş hayatı boyunca. Kötü kararlara sürüklemiş onu. Yüzündeki büyük gülümseyişine bakınca anlamazsınız ama gözlerinde görebilirsiniz geçmişle olan kavgasını.
 Çok düşünüyor böyle yaşanmaz koca bir hayat, farkında değil.. Olmuş bitmiş şeyleri bile düzeltme çabasında hala. Kabullenemiyor zamanın geri gelmeyeceğini ya da her yanlışı doğruya çeviremeyeceğini..

 Daha küçük bir kız o sadece.. Kendi içinde kocaman olan küçük bir kız.. Bazen güneş yoldaşı oluyor, bazen yıldızlar. O kadar dik ki duvarları karşısını göremiyor kendisi de. Sadece gökyüzü var ona yoldaş olabilen bu yüzden. Devrik cümleleriyle anlatmaya çalışıyor bir şeyleri. Diğerleri de görsün istiyor gördüğü yanlışları.. Anlaşılmak istiyor sadece belki de. Hep bir arayış içinde bir o kadar da inançlı her aradığını bulacağına bir şekilde. Olduğu kişi olmasını da buna borçlu belki de.. 

 Oysa yarım olsun ne olur? Her cümlesinin sonuna nokta koymasın hayat. Her aradığını vermesin ya da ne farkeder? Korkmasın, sonunu düşünmek yerine yaşayarak görsün. Bir kez de kendisi yıksın duvarlarını ne kaybeder? Tecrübelerden daha büyük ders var mı şu hayatta?

 Ama dedim ya o sadece küçük bir kız büyümeye çalışan. Doğrularıyla, yanlışlarıyla, kendisiyle savaşan küçük bir kız. Hayat ona ne verir ne alır bilinmez zamanla göreceğiz o da, bende. Ama bir yerlerde hissedebiliyorum o dışından beton içinden korkak olan küçük kız bulacak aradıklarını, hayata anlamlar yükleyecek yaşaya yaşaya.. ve elbet geçmişiyle yaşamayı da öğrenecek büyüdükçe. Bırakalım o büyüsün öğrensin zamanın getireceklerini. Bizde izleyelim bulutlardaki köşelerimizden ta ki o da bir buluta kurulup bir küçük kızı izlemeye başlayana kadar..

8 Mayıs 2014 Perşembe

İyi geceler yazısı olsun bu da o zaman!

Tek bir hatayla yediğim birçok darbe oturup düşünmemi sağladı. Hep affetmek zorunda olduğumu düşündüğüm insan, canımdan bir parçam.. Değer mi? Sevse aynı hatayı tekrar tekrar yapar mı? Ne olursa olsun affedileceğini bilmenin hafifliği belki de onunki. Belki de bağlılık, bahane her zaman bulunur evet ama bu kadar üst üste yapıyorsa sen oturup düşüneceksin. Aitliğini bir kenara fırlatıp, az önce tanışmış gibi düşüneceksin.

 Acıların son bulmaz evet ama tazelenmez en azından. Zaman alıştırır elbet kanata kanata.. Önemli olan senin acıya olan dayanıklılığın, korkusuzluğun.. Güçlü değilim onsuz eksiğim deme, güçlüsün. Gerektiğinde korkmadan haykırmayı bilmelisin. Her anının, her şarkının, o içini kemiren duygunun karşısında sağlam duvarlar örmeyi öğrenmen gerek çünkü hayat sanıldığından çok daha uzun. Zaman gelir 1 saat sana 1 yıl gelir. İşte o zaman ben burdayım, beni de anlayın diyebilmek için korkmamalısın, güçlü olmalısın. Acının dibine batıp batıp tekrar tırmanmak yerine batmamayı öğrenmelisin. Yaşadıkların farketmeni sağlamalı.

 Son olarak yeni sayfalar açmayı gerektiğinde yaprağı düşünmeden koparıp atmayı öğrenmelisin. Evet biliyorum kimsenin eksiğini dolduramaz kimse,her gelen farklı bir derdinin çaresi olur ama bilmelisin ki bu kadar acıyla yaşamaktansa izin vermen daha iyi. O zaman mutlu anılar için zamanın olur.ama dedim ya önce güçlü olmayı en önemlisi korkmamayı öğrenmelisin..

Sen de bensen, sen nerdesin?

Genelde her düşündüğü başına gelen bir insanımdır. Bu yüzden kötü şeyler düşünmeyi çok eskiden bıraktım. Yine de insanları durdurmaya yetmiyor benim düşünmediklerim. Ayakkabılarıma kaçan kumlar kadar rahatsızım hayatıma sızan karaktersiz insanlardan. Her yaptığım iyiliğin karşılığını mutlaka alırım. Gerekirse bir ihanet, gerekirse bir yalan ama mutlaka alırım zamanı gelince..
 
 Bir sürü çeşit vermiş tanrı insanoğluna ona lafım yok. Elbet herkes birilerinin kafasına uyar. Birileri tarafından sevilir. Benim sorunum her gördüğü olmak isteyen insanlarla.. Yüzüme bir insan arkamdan farklı bir insan olanlarla. Kendisinden utanıp tüm o kendi güzelliğini cehennebin dibine gömüp, biraz senden biraz benden olarak yaşamak isteyenlerle. İnsanı özünden utandıran insanlar bunlar.. Tiksindirici, cahil insanlar. Kim ne derse inanıp giden, kör insanlar.

 Böyleleri yüzünden çoğu gece derim kendime en azından bir hayvan olarak doğsaymışım keşke diye -mesela bir kedi- sevilmekten, yemeğini bulmaktan başka kaygısı olmayan bir hayvan.. Düşünmek zorunda olmasam hiçbir şeyi, hiç kimseyi. Yaşasam gitsem kendi halimde. Farkında olmadan çoğu şeyin.. 


6 Mayıs 2014 Salı

21. Yüzyılda aşk..

Konuyu iki taraftan da incelemek isterdim lakin erkeklerin aşk konusunda ne isteyip ne düşündüğünü anlayabilseydim zaten çok mutlu bir aşk hayatım olurdu. Yani işin bu tarafını bilen birine bırakmayı tercih ediyorum..

 Kızlara gelicek olursak klasik iki aşık kız tipi vardır. Birincisi her sevgilisinde aynı hataya düşen balık burcu kızlarımız; ikinciyse klasik dengesiz ikizler ruhlu kızlarımız..

 Birinci katagoridenseniz gerçekten bol ağlamaklı, sevgi dolu, oldukça kırılgan ama aynı zamanda bir o kadar da affedici birisinizdir muhtemelen.. Neden gittiği önemli değildir tek önemli olan onu yolundan döndürmek konusundaki çabanızdır. Sonrasında sizin sevginiz her şeye yeter bu ilişkiyi düzene sokar. Sosyal hayatınızda ne kadar güçlü olsanızda aşk konusunda bir o kadar güçsüz olduğunuzu düşünür eğer değer vermişseniz daima onun haklı olduğunu savunursunuz. Ama ne var ki erkekler fazla sevilmekten hiçbir zaman mutlu olmaz hep farklı bir sorun bulup çıkararak sizin düzelttiğiniz her şeyi tekrar dibe sokar ve giderler. Hep giderler gerçi..

 Eğer ikinci katagoridenseniz durumun sizin için de pek parlak olduğu söylenemez. Sevginizi belli etme korkusuyla yanıp tutuşurken sevgiyi alır kaburgalarınızda saklarsınız siz çıkarana kadarsa muhtemelen bütün şansları geri tepersiniz. Her zaman da dur gitme ben seviyodum! demeyecek kadar gururlusunuzdur.. Bol kavgalı, bol şüpheli, hiç alttan almayan, her suçu karşı tarafa yükleyen biri olur çıkarsınız. Gidene neden diye sormak bile adetiniz değildir. Gidiyorsa dönmesin, dönücekse gitmeseydi o zaman der çıkarsınız işin içinden. En azından fiziken.. Ama ne var ki erkekler çok şüpheden de, sevgisiz, ilgisiz kalmaktan da hoşlanmazlar ve genelde gitmeyip, sizi gitmek zorunda bırakırlar..

 Onu istemezler, bunu istemezler e ne ister o zaman bunlar diye sorarsınız şimdi muhtemelen ama o da ayrı bir muamma, en azından benim için.. Bence onlar kendisi de bilmiyor ne istediğini sorun genelde onlardadır sizde değil. Belli bir kız kitlesi var tabi duruma aykırı ama onları konunun dışında tutalım..

 Sonu hep aynıdır ha öyle gitmiş ha sen böyle gitmişsin farketmez. Hepsi üzücü, kırıcı ve yorucudur ama er ya da geç son mutlaka gelir. Size alışmayın demiyorum elbet alışırsınız,seversiniz ama kendinizi tamamen bırakmak hatasına da düşmeyin o zaman o gider sen nerde kalırsın orası meçhul.. Bir parçanız onda, bir parçanız burda, bir parçanız şarkınızda, bir parçanız beraber gittiğiniz yerlerde, bir parçanız mesajlarda, bir parçanız seni seviyorum, sensiz yaşayamamlarda kalır ki bu da külliyen yalan.. Sonra geçmişe bağlı yaşayan, paramparça bir karakter haline gelirsiniz. Evet bazen iyi gidebilir ama iyi gitmeyedebilir. Yaşayan ölü gibi etrafta dolaşmak istemiyorsanız her ikisinide hazır tutun kendinizi.. Kim olduğunu hatırlamasam da bir bilen arkadaşımız ne demiş '' Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceği görmenizi sağlar.'' sizde affedin gitsin, ağlayın ama maksimum bir hafta sonra kaldığınız yerden devam.. Yani son geldiğinde ne tipik bir ikizler olun ne de balık, ortayı ayarlayın. Aksi takdirde dediğim gibi her aşkın sonunda paramparça, yaşayan ölü kıvamında dipten dibe vurursunuz. Ve inanın bana hiç kimse sizden mutluluğunuzu çalıp gidebilecek kadar değerli değildir..

Adam (!)

Aslında hiçbir şeyin ama her şeyin olan adam. Hiç konuşmadığın ama hep konuşulduğun adam. Nefret ettiğin ama en çok sevmen gereken adam. Sırtını yaslaman gerekirken sırtından hançerleyen adam. Adam bile olmadığı halde adam demek zorunda olduğun adam..

4 Mayıs 2014 Pazar

Çok fazla düşünüyoruz aslında;

Gerek olmayan şeylere kafa yormak konusunda çok ısrarcıyız. Bilmeliyiz ki her şey bir sebebe bağlı yapılmaz. Duygularımız bizi anlık şeylere sürükleyebilir. Geriye dönüp baktığında neden yaptığını bilmezsin ama derinlerde bir yerde sana doğru ve ya yanlış hissettirir..

Her insan kafasında bir rol model kurar ama gelin görün ki yanındakiyle kafasında olan arasında en ufak benzerlik yoktur.İşte bunun açıklaması kimsenin mükemmel olmadığıdır. İnsan ne kadar kabul etmesede herkesin yanlışları vardır. Yanımızdakilerse bu yanlışlarımızı bilen bizi onlarla sevebilenlerdir.Herkes zayıflığını bilene kaptırır kendini..

Sen ne kadar düşünürsen düşün planlara göre yaşayamazsın çünkü dünya okul değil hayatsa bir sınav değil.Yaptığın plan tutmaz çünkü evren beyaz bir kağıt değil.Boş boş sana bakmaz, üzerine daha da zor sorular gönderir.Doğaçlamadır her şey, bu başlarda biraz korkutsada zamanla alışır insan..

Düşünmek güzeldir ama her şeyin fazlası zarardır.Yeni şeylerden korkma, kaçma bunu sana evrenin bir hediyesi olarak düşün.Elinde bir şans varsa bunu kullan çünkü yarın çok geç olabilir…

Ünlü ressamlar Diego Rivera ve Frida Kahlo'nun, inişli çıkışlı bir o kadar da tutkulu aşklarının mektuplarından birisidir bu paylaşımım. Okunmaya değer, güzel aşklarından bir parça..


"Diego Rivera’ma…
Seni sevmeye başlayalı çok uzun zaman oldu. Küçük bir kız çocuğu idim, seni sevmeye başladığımda. Şimdi ise bedeni çürümeye başlayan yaşlı bir kadınım. Bütün bedenler çürüyor aslında Diego’m. Eskiyor bütün bedenler.

Ama acı çeken yüreği var ise bir bedenin, daha hızlı çürüyor o beden.
Benim acı çeken bir yüreğim var Diego. Seni sevmeye başladığım o günden beri, acı çeken bir yüreğim var.

Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın Diego.

Ben de seni anlamak istedim. Tüm hayatımı, hayatımın her bir zerresini seni anlamaya adadım. Sen nereye gittiysen, ben de gittim. Sen neye güldüysen ona güldüm. Sen kimi sevdiysen onu sevdim. Hangi kadınla seviştiysen o kadınla seviştim. Bende bulamadığın ve başka kadınlarda aradığın şeyi keşfetmek için, senin öptüğün kadınları öptüm. Dokunduğun kadınlara dokundum.

Senin sevmediklerini de sevdim ben Diego. Neden sevmediğini anlamak için, onları… sevdim. Ya da sevmeye çalıştım. İçimdeki, sana dair olan öfkeyi dindirmek için yaptım belki. Öfkem dinmedi Diego.

Her defasında körkütük aşık olarak, sana döndüm. Ya da aslında senden hiç gitmemiştim.

Seninle Amerika’ya gelmemi istediğinde, benim olduğunu sandım. En büyük yanılgım oldu bu belki de. Sen ne benim ne de başka bir kadının olamazdın. Kimseye ait olamazdın sen. Ruhun buna izin vermezdi. Oysaki ben, sana ait oldum hep. yattığım tüm adamlar ile sana ait olarak yattım Diego. Acı çekerek seviştim onlarla.

Bir tek senin çocuğunu doğurmak istedim. Ah Diego’m, bu paramparça rahmimden nefret ettim, bebeğimizi tutamayınca. Söküp atmak istedim rahmimi. Sana çocuk doğurmayı beceremeyen bir organı taşımak yük oldu bana.

Kanlar içinde kaldığımda beyaz çarşaflar üzerinde, bana nasıl acıyarak baktığını gördüm. Nasıl korktuğunu, ölmemden. Sırf bundan ölmedim ben Diego’m. Sen acı çekme diye. Ve beni terk ettiğinde, o kanlar içinde kaldığım günkü acı dolu bakışlarına sığınarak, acılı mektuplar yazdım sana. Çaresizlik kokan, kadınlık onurumu ayaklar altına aldığım mektuplar yazdım. Bana acı ve geri dön istedim. Buna bile razıydım sevgilim.

Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç.

Kurbağa sevgilim, Diego’m… Bana dünyanın en büyük acısını yaşattın sen. Gün be gün öldüm seni sevmeye başladığım ilk andan itibaren.
Ama sevgilim, bir daha gelseydim dünyaya yine seni severdim. Canlı canlı çürüyeceğimi bilerek!”
Frida

2 Mayıs 2014 Cuma

Dünü, bugünü, yarını..

Bitti kelimesinin harflerini evire çevire kendimize yeni bir çözüm arar olmuşuz. Çıkış olmadığını bile bile.. İsterse en büyüğü olsun aşkın ya da sen öyle san dünya sana toz pembeyken, mutlaka gelir son.
 Hayatın mucizesi olan doğmamız gibi tanrı sonunu da vermiş ölümle cezalandırarak. En sevdiğin şarkı da biter, en sevdiğin insan da gider. Sana oturup arkasından izlemek düşer. Son her zaman vardır ne kadar uzatırsan ne kadar dolandırırsan dolandır elbet gelir çalar bir gün kapını..
 Dünün sevgilisi, bugünün eski dostu. Dünün dostu, bugünün düşmanı. Hepimizde var muhakkak biri olmazsa diğeri.
 Dünü dünde bıraktıysan ne mutlu sana..

1 Mayıs 2014 Perşembe

Hayat dedikleri..

Hayat.. Ne çok şey yazılmış üstüne, ne çok söz söylenmiş. Bence cama benzer hayat konuşmaz, söyleyemez hiçbir şey fakat bir gün gelirdayanamaz artık kırılır her parçasını farklı bir köşeye savurur. Kıranda da izler bırakır, kırdırtanda da..

29 Nisan 2014 Salı

Bana bahar yeni geldi hoş geldi..

Mart nisan mayıs desek bile herkese asıl bahar nisanda başlar. Benim içinse hep biraz daha geç.. Herkese neşe, mutluluk getiren bahar nedense bana başta hep bir hüzün getirir. Dünyanın her sorununu kendimin bilir her şeye üzülüp ağlayan, çakma bir balık burcu olurum. Neyse bugün artık yeter koskoca nisanı devirdin sen hala depresif hala depresif diyerekten bahar temizliğimi yaptım. 5 gün kalan devamsızlık hakkımı umursamadan okulu ektim. Kalın nevresim takımlarımı ve yatağımda duran 8 yastığımı poşetleyip yatağın altına kaldırdım her sene bahar için sakladığım pike takımımı örttüm. Tatil için sakladığım dizilerede bugün başlamayı planlıyorum. Hazırlıklar tam gaz devam ederken ruhen baharı getirmek içinse henüz bi planım yok, en iyisi onu kendi haline bırakıp hazır olduğu zaman baharı getirmesini beklemek.. Yinede süreci hızlandırmak için elimden geleni yapıyorum. Sarı ojelerimi sürdüm her bahar giydiğim cici elbiselirimden de birini giydim. Oda hazır, kıyafetler, ayakkabılar, çantalar hazır. Ruhende hazır olduğum zaman başlayabiliriz bahar eğlencelerine! Hala depresif takılan, yeni terkedilen, derslerden çakıp bütün gün derin derin düşünenlerimiz varsa onlara da tavsiyem aynı pikeleri serin, ojeleri sürün ve kendinizi hazırlayın.. Bahar heba edilemeyecek kadar güzel ve değerli çünkü.. Neyse bende başka düşüncelere dalmadan dizilerime başlayayım bari.. Güzel ve mutlu bir gün geçirmeniz dileğiyle, öptümm!

27 Nisan 2014 Pazar

O mu yoksa bu mu derken bir bakarsın elde var sıfır..

Hayatın bize yaptığı en büyük kötülük kararsızlıktır. Her kötü her yanlış şeyin başlangıcı kararsızlığımızdır. Her yaşanan her biten şeyin üzerine o kadar çok düşünürüz ki bizi yer bitirir. Doğru kararı mı verdim yoksa oturup tekrardan mı düşünmeliyim. Her verdiğimiz karar bir anlığına doğru gelse de belli bir zaman sonra yerini pişmanlığa bırakır. Sürekli diğer seçenek üzerinde düşünmemize neden olur. Verdiğimiz kararın yanlış olduğunu düşündürür. Sonra bizlerde her şeyi arkada bırakıp diğer seçeneğe yöneliriz ama bilin bakalım ne olur? Yine.. yine... ve yine pişmanlık. Hayattaki en büyük güçsüzlük kararsızlıktır çünkü hiçbir zaman doğru karar, doğru zaman ya da doğru kişi yoktur. Her şey bizim yıkanıp 5 gün dolapta bekletilen çilek gibi çürük olan iç dünyamızla ilgilidir. Benden bir tavsiye isteyecek olursanız ilk önce elimizde olmayan şeyler olduğunu kabullenmeniz gerekir ikinci adım olaraksa mükemmel gözüken şeyler aslında hiç mükemmel olmayabilir kabullenmelisiniz, kabullenmeliyiz.. Sonraki adımsa karar vermeniz gerektiğidir. Söylediğim gibi hiçbir zaman doğru karar yoktur, değişen ruh hali ve nefretin-acının büyüklüğünün ne kadar olduğu vardır ama birazcık sadece birazcık daha derine gittiğiniz zaman görürsünüz ki tek ihtiyacımız olan ve de tek sahip olduğumuz kendimizizdir. Hangi seçim seni senden uzaklaştırmıyorsa ya da senin kim olduğunla ilgili yıllardır verdiğin savaşta seni haksız çıkarmıyorsa işte doğru seçenek o'dur.
 Hepimiz yaşıyoruz bir şekilde kimimiz hayatın çok güzel olduğunu düşünerek, kimimiz ise hayatın berbat olduğunu düşünerek. Hangi seçenek size uyarsa uysun gerçek anlamda her şeyiyle sahip olduğunuz sadece kendiniz varsınız. O yüzden hangi karar daha doğru diye düşünmeyi bırakıp hangi karar beni, olduğum kişiyi daha az değiştirir diye bakmalısınız. Biliyorum iki türlüsü de zor ama sürekli karar değiştirip kendime acı çekmektense kararsızlık içinde çırpınmaktansa acı çekerek kendim olmayı tercih ederim. Sizde denemelisiniz biliyorum zor ama bazen zor seçenek en doğru olandır.

Pages - Menu

Popular Posts

Blogroll

Navigation Menu

Blogger templates

Blogger news