30 Mayıs 2014 Cuma

Sevgi



İnsan hiç unutamam sandıklarını da unutuyordu. Kırıklarını aldırıp kalbinin yeni ruhları sever oluyordu, yeni kırıklar kazanabilmek için.. Her şey başlıyor ardından da bitiyordu. Kalp kendine her zaman bir meşkal buluyordu. İnsan sevmeden eksikti biraz, gaddardı.. Sevmek istiyordu hep kırılmak, özlemek.. Acısı bile güzeldi sevginin.

Düşünemeyen insan kötüdür, yarımdır. Hiç aklından çıkmayacak birini istiyor sanıldığı kadar zıt olmayan kalp ve beyin, tutunacak bir dal istiyor. 

Zamanı gelince sararsın dalların, yeniden yeşersin baharla. Bazen bir kardelen ol en zor koşullarda sev ama hep sev sevmeye küstürmesin seni hiçbir zehir kökünden söküp atamasın seni kimse, kestikleri dallarını umursama, bekle. Baharda yeniden yeşersin dalların. Sen yine sev. Sevmek güzel..

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Son bir yılın gazetecilik anlayışı..




Gazetecilik, ülkemizde yaşanan rezaletlerden sonra daha da önemli bir yer tutar oldu. İnsanlar haberler hakkında objektif bilgiler öğrenmek isterken tek gördüğümüz 3 maymunu oynayan sözde gazeteciler..

Bir çok konuda bizi hayal kırıklığına uğratan basın iyice birilerinin, bir şeylerin kuklası olma yolunda ilerliyor.

İnsanları kandırmaya çalışıp yalan haberler yapmak gazetecilik olmaz, olamaz. Bir gazeteci güncel konularda okurunu bilgilendirmeli, konuyu 2 taraftan da inceleyebilmelidir. Hiçbir tarafa bağlı kalmaksızın, gerekli kişileri dinleyerek, kulaktan dolma bilgilerle değil nesnel bilgilerle haber oluşturulmalıdır. İnsanların özel hayatına gerekli saygıyı göstermeyi de unutmamalıdır tabi..

Gazetecilik, gecesi gündüzü olmayan, çok yoran az doyuran bir meslektir. Ayrıca bugün 10 sözel öğrencisinden 8'i gazetecilik ya da basın yayın mezunuyken iş olanakları da yok denilebilecek kadar azdır. Bu iş sevilmeden dayanılacak bir meslek değildir.

Bu yüzden biz okuyucaların ricası mesleğinizin gereklerini ve amaçlarını unutmayınız. Halkınızı salak yerine koymak yerine onları bilgilendirmeye çalışınız. Zar zor kazanılan işinizin hakkını veriniz. Vermiyorsanız da sandalyelerinizi hevesli ve bilinçli gençlere bırakınız..

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Adı Türkiye



 Yargılamak, her kafadan çıkan ayrı sesler, bizler hakkındaki düşünceleri. Kimin yanlışı kime doğru? Kimin doğrusu kime yanlış? Tanrı isteseydi eğer herkes aynı düşünsün, aynı görsün her şeyi, o zaman verir miydi bu kadar çeşit insanoğluna?

 Herkeste kendi doğrusunu tek doğru kabul edip diğerlerine de kabul ettirme tutkusu almış gidiyor. Ne olmuş yani o senin eteğinden 2 parmak kısa giymiş, ya da o seninkinden uzun. Görebilir misin kafasındakileri, bilebilir misin düşüncelerini? Kim verdi sana bu yetkiyi sözde her şeyini kabullendiğin kitabın mı? Kim öğretti sana senden yakası daha açık giyenin inandığıyla senin inandığının farklı olduğunu? Kim sana öğretti böylesine dar kafalı, dar görüşlü olmayı? Her yanlışınıza, her saçmalığınıza dayanak tuttuğunuz kitabı bile okuyup anlamaktan acizsiniz. Oysa en başından beri kadını obje adamı padişah yapan da siz değil misiniz? Bir şeyler öğrenmekten, okumaktan böylesine kaçma nedeniniz ne? Kulaklarınızı böylesine sağır eden şey de ne?

 80 yaşındaki teyze kendi torununun nesline nasıl sevgi ve umutla bakmak yerine gözleriyle süzüp, küçümseyerek bakabilir? Yeni nesili beğenmeyip her fırsatta aşağılayan eski nesil değil mi ülkesini bu hale getiren?

 İnsanlığını satmış insanlar dolu çevremiz. Uyum sağlamak için ruhlarını satmış bedenlerle bir arada yaşıyoruz. Işıklar kapandığı zaman söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uçurumdan bizi aşağı iten insanlar dolu dışarısı.

 Komik. Pencereden dışarı kafamı uzatıp baktığım zaman tek söyleyebileceğim bu.

 Tek dileğimse, umalım ki her yanlışlarını yükledikleri tanrının hepimizin tanrısı olduğunu, inandıkları kitaba hepimizin inandığını kavrayabilecek bir beyin sahibi olduklarının farkına varmaları..

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Sonsuzluk

Ölüyoruz birer birer. Belki son nefesindedir birisi daha biz burda bundan bahsederken. Hep bir eksikle, hep bir şeyleri ararken kayıp gidiyor ruhlarımız sonsuzluğa.

Sonsuzluk, en ürkütücü kelimedir benim sözlüğümde. Her şeyin bir sonu olduğunu bilerek geçirdim günlerimi.
Sevgilerin, şarkıların, kitapların, ömrün.. ama peki ya ömrün sonu gelince?

Yeni bir başlangıç mı bizi bekleyen, yoksa bir şeylerin telafisi mi? Ya da ödeme vakti mi yaptığımız her şeyi?
Unutur muyuz yoksa bunca yıl peşinde koştuğumuz her şeyi? Gecelerce loş ve tozlu küçük odalarda neden ağladığımızı, duvarlara neden haykırdığımızı unutur muyuz?

Sonu olan hayatımıza bile dayanamazken sonsuzluğa varınca ne olur insanlığımız? Vahşileşen insan görünümlü hayvanlara mı dönüşürüz? Yoksa tamamen silinip gider miyiz yeryüzünden? Ruhumuzun her parçası başka hayatlarda can bulur belki de yeniden. Nesilden nesile eklene eksile yaşar durur belki de ruhumuz. Kim bilir belki de tekrar birleşir her parçamız yüzyıllar sonra yeniden geliriz dünyaya.

Bilmiyoruz hiçbirimiz. Bilemeyiz de son gelene kadar. Sonsuzluğu düşünmek, sonsuzluktan beter.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Para Mutluluk Getirmez.



Yaşadığımız çağda ''para mutluluk getirir mi?'' sorusuna cevap vermek hiçte zor olmasa gerek. Gelişmiş ülke liderlerinin toplantılarındaki asık suratlar, endişeli bakışlar, telaşlı tavırlar gösteriyor ki para onları hiçte mutlu etmemiş.

 En zengin ülkelerden Japonya, mutluluk ölçeğinde Dominik Cumhuriyetinden ve Vietnamdan daha geride. El Salvador ve Nijerya gibi ülkeler fakir olmalarına rağmen zengin ülkelere göre daha mutlu. En mutlu ülke kabul edilen Porto Riko ekonomik gelişmişlikte oldukça gerilerde.

 İnsanın manevi ihtiyaçları düşünülmeden biriktirilen mal ve para mutluluk getirmek bir yana mutsuzluk ve korkular getirebilir. Halk ile yapılan röportajlara baktığımızda insanların geleceklerinden endişe ettiklerini görüyoruz. Bu durum belki parasız kalma, fakir düşme, konforsuz yaşam korkusu olarak görülebilir. Sonuçta bu parayla ilgilili bir korkudur.
 
 Para mutluluk getirmez tezine en büyük örnekler Karun, Frigya Kralı Midas olarak gösterilebilir. Dilediği kadar altın ne Karuna ne de Midasa mutluluğu getirmemiştir.

 İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin 25 ülkede yaptığı anket, para mutluluk getirmez sözünü doğrularcasına bir sonuç çıkardı. 25 ülkede 25.000 kişiyle yapılan ankette olan  ülkelerde yaşayanlara kıyasla daha karamsar.

 Avusturalyada kurulan mutluluk enstitüsünün, bir çok üniversitenin bilim adamlarının yaptığı çalışmaların, Mtv networks internationalın yaptığı araştırmalarında ortak sonucu olarak söyleyebiliriz ki, para mutluluk getirmez. Bu çalışmalardan biri hakkında kısaca bilgi verip yazımı tamamlamak istiyorum.

 MTV networks  internationalın 14 ülkede yaptığı araştırmaya göre para gerçekten mutluluk getirmiyor. Yaşları 16 ila 34 arasında değişen 5400 kişiyle yapılan araştırmaya göre, gelişmiş ülkelerde yaşayan gençler, gelişmekte olan ülkelerdeki yaşıtlarına kıyasla çok daha mutsuz. ABD ve İngilterede gençlerin %30dan daha azı mutlu ve umutlu. Bu oran Japonyada %8 e kadar düşüyor. Gelişmiş ülkelerdeki gençliğin mutsuzluğunun nedenleri başarılı olma baskısı, kötümserlik ve iş kaygısıyla açıklanıyor. Gelişmekte olan ülke gençleri arasında ise bambaşka bir tab var. Hint gençleri hayatından en memnun olan grup olarak göze çarparken Çinli gençlerin %84 ü gelecekte hayatlarının daha iyi olacağını düşünüyor.Arjantinli ve Güney Afrikalı gençlerin ise %75le dünyanın en mutlu insanları arasında bulunuyor. Çalışmaya göre gelişmekte olan ülke gençleri gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarına göre daha az dindar. Az gelişmiş ülkelerde insanların daha mutlu olmasının sebebininse, gençlerin daha iyi bir geleceğe sahip olacaklarından duydukları inanç olduğu belirtildi.

 Mevlana, dünya malını bir denize benzetir.Dünya malı bir deniz, insansda üzerinde yüzen bir sandaldır. Bu denizin üzerinde olduğunuz müddetçe size hizmet eder. Ama içinize alır, sevgisini kalbinize koymak isterseniz, denize gark olur ve boğulursunuz der. Para ve mal sevgisini kalbine dolduran insanların nasıl battıklarını ve karanlık sularda gark olduklarını tarih bize göstermektedir..

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Biliyoruz bilmesine de asıl soru farkında mıyız?

Kısacık bir şeyler söyleyip gideceğim hemencik. Normalde, derin düşüncelere dalıp sorguladığım saatlerdeyiz lakin bugün bir şeyler farklı sanki. Hayatın farkında olarak yaşamak genelde en ulaşılmaz aynı zamanda da en büyük hayalim olmuştur her zaman. Tırnaklarımdan kazıdığım ojelere baka baka soruyorum kendime neden bu eziyet, üzme merakı kendimi? Ne demiş Sraffa '' Arkadaşlar ölüyorlar ve doğmuyorlar. Bunu biliyor musunuz?'' evet hepimiz biliyoruz aslında ama farkında değiliz.

 Farkında olduğunuz, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle tatlı rüyalar! ve hiçbir zaman unutmayın ki en değerli kendimimiz her zaman, aksini iddia etmek aptallık olur. Bunun farkında olun ve kendinize güzel bakın:)

11 Mayıs 2014 Pazar

Dünyanın en özel, en güzel annesi..


 Ben böyle günleri gereksiz bulurum. Sanki hayatımızdaki en değerli insanları sadece bir gün için özel kılar gibi. Hele ki annelerimizi..

 Benim annem -annem diye söylemiyorum- çok tatlı bir kadındır. Her şeyden önce çok anlayışlı ve ben ister beş yaşında olayım, ister on, ister on beş beni her zaman bir birey olarak görmüş ve bana saygı duymuştur. Bende bu şekilde öğrendim kendime saygı duymayı.. Benim isteklerim onun için sadece şımarık kızının istediği şeyler olmadı onun için hiçbir zaman. Hep bir bildiğim vardır lazım diyorsam lazımdır dedi. Söylediğim hiçbir şeyi saçma bulup kendi düşüncesine göre değiştirmemi istemedi. Benim olmak istediğim kişi olmama izin verdi. Hep destek oldu. Evet öğütte verdi, yanlışla doğruyu da gösterdi ama sadece gösterdi benim anlamam ve haklı olduğunu görmem için bana her zaman, vakit tanıdı. Tecrübe edinmemi sağladı. İnsanlar ne derse desin hiçbir zaman umursamadı. Bana bağırmayı, gerektiği zaman karşı çıkmayı da öğretti. Hepimizin insan olduğunu hatalarımız olabileceğini söylediği gibi bana karşı her hatasında da benden özür diledi, kibirine kapılıp gitmedi. Beni hiçbir zaman hiçbir şey yapmaya zorlamadı. Ben istemiyorsam neden olduğunu dinledi, haklı yanlarımı değerlendirdi. Beni küçük, hiçbir şey bilmeyen biri olarak görmedi hiçbir zaman. Başı dara düştüğü zaman, kararsız kaldığı zamanlarda bana da danıştı fikrimi sordu. Bende düşündüklerimi söyleyebilmeyi öğrendim böylece, insanlara yardımcı olmayı öğrendim. Yanlışlarımda beni odalara kilitlemedi ya da bana bağırmadı anlayıp telafi edebilmem için bana zaman tanıdı. Hatalı olduğum zamanlarda bile hep desteğini hissettim, beni asla yalnız bırakmadı. Her şeyin üstesinden birlik olarak gelebileceğimizi gösterdi. Beni doğrularımla, yanlışlarımla sevdi her zaman. Yaptığım bir yanlış gözündeki bütün doğrularımı silmedi.

  Aslında çok sinirli bir kadındır ama bana karşı hep nazik ve sabırlı oldu. Dostluklarımı da dinledi, sevgililerimide, aşık olup üzüldüğüm zaman beni omzuna yatırıp teselli de etti. Normal olan şeyleri bana yalanlarla asla yanlış gibi göstermeye çalışmadı. Dışarı çıkmak istiyorsam beni sınırlarlandırmaya çalışmaz, hazırlanmama yardım eder. İçki içeceğim zaman içkimi de alır. Beni yalanlara mecbur bırakmaz. Sırf insanlar öyle düşünür, şöyle düşünür diye bana yapma demez. Onu üzen insanlarla benim aramdaki ilişkilere karışmaz. Benim ondan farklı bir birey olduğumu hatırlatıp, dargın olduğu insanlarla bunu göz önünde bulundurarak ilişkiler kurmamı sağlar. Bana onun evladı olduğumu, kölesi olmadığımı sürekli gösterir ve hissettirir. Kendisi yaptığı gibi diğer herkesin de bana saygı duyması için çabalar başaramasa bile kimseye söz hakkı bırakmaz. Söz konusu bensem her zaman en iyisini ister ve her zaman da karşıma en iyisini getirir. Benim dertlerimi saçma ve küçük bulmaz asla. Kendi derdi bilip elinden gelen her şeyi de yapar.

 Bana duyduğu sevgi ve saygıyı hayatımdaki insanlara karşı da duyar her zaman. Dostlarımı kendi dostu bilir. Benim gibi sever onları da. Arkadaşlarımla vakit geçirebilmem için elinden gelen her şeyi yapar. Ne kadar çok insanlar tanır ne kadar çok hayatlar görürsem o kadar öğreneceğimi söyler her zaman. Asla insan ayırmaz. Herkesi olduğu kişi için sever. Belki de diğer anne kızlardan daha çok tartışırız ama bu da yakınlığımızdandır aslında. Birbirimizin hayatına hakim oluşumuzdan..

 Evet herkese göre kendi annesi melektir ama benimki gerçek bir melek. Hayatım boyunca sahip olduğum, olabileceğim en özel parçam, en özel insan. Benim sahip olduğum her şeyin, her özelliğimin asıl sahibi. Bana bunları yazabilmeyi öğreten insan. Beni her türlü şeye, her türlü gireceğim ortama hazırlamaya çalışan insan. Beni bir birey olarak büyüten, insanların bana saygı duyma nedeni olan biricik kadın. Bana yaşadığım her zorluğun bir fırsat olduğunu gösteren, öğreten kadın. Hiçbir şeyin onu yıkmasına izin vermeyen beni de her asla yıkılmamaya hazır olarak büyütmüş olan insan. Başıma gelen en güzel şey. Benim en yakın dostum.

 Benim annem anlatılabilecek bir kadın değil, kelimeler kifayetsiz söz konusu o olunca.. Şarap gibi yıllandıkça özelleşen, değerlenen, güzelleşen bir kadın. Tek hayran olduğum insan. Biz birbirimiz için yaşadık, birbirimiz için yaşarız her zaman. Beni ben yapan tek etkendir annem. Başka kimse olamaz. O benim en değerli varlığım, bende onun en güzel eseriyim. Ne kadar kusursuz, mükemmel bir kadın olduğunun kanıtıyım.

 Ne desem daha bilemedim. Eedepsiz, yalanlarla dolu, hayattan bir haber, ön yargılı, dar zihinli birine denk gelmediğim için tanrıya ne kadar teşekkür etsem az. Sana ne kadar teşekkür etsem az. Sen benim tüm inançlarımın, tüm zaferlerimin nedenisin. Hayata baktığım gözlerimsin. Söz konusu sensen her teşekkür az kalır. Her lafta boş kalır. Benim için tüm insanlığın timsali, hayatıma alacağım in
sanlar için de bir rol modelsin. Seni yaşadığım her an, tüm bedenimle, duygularımın el verebildiği kadar sevdim ve hayatım boyunca bu asla değişmeyecek. Sadece bir gün değil, her gün benim biricik annemsin. Dünyanın en özel, en güzel annesi..

9 Mayıs 2014 Cuma

Bulutları az geçince..



 Bulutlarda, her şeyin en güzel göründüğü yerdeyim. Çekildim köşeme insanları izliyorum büyük bir dikkatle. Kendimi unuttuğum yerde yeller esiyor görebiliyorum. Kendimden bir şeyler bıraktığım köşelere bakıyorum usulca, doğru şeyler yapmaya çalışan, aynasında kocaman, üstünden bakınca sadece küçük bir kız olan, kızı izliyorum.

 Kaybettiklerine, yarım kalanlarına ağlayışını izliyorum. O da farkında aslında ama söz geçiremiyor ruhuna hissedebiliyorum. Düştüğü bataklıkta ayağına bulaşan çamurları temizlemeye çalışıyor sinir ola ola.. Sinir en büyük zaafı olmuş hayatı boyunca. Kötü kararlara sürüklemiş onu. Yüzündeki büyük gülümseyişine bakınca anlamazsınız ama gözlerinde görebilirsiniz geçmişle olan kavgasını.
 Çok düşünüyor böyle yaşanmaz koca bir hayat, farkında değil.. Olmuş bitmiş şeyleri bile düzeltme çabasında hala. Kabullenemiyor zamanın geri gelmeyeceğini ya da her yanlışı doğruya çeviremeyeceğini..

 Daha küçük bir kız o sadece.. Kendi içinde kocaman olan küçük bir kız.. Bazen güneş yoldaşı oluyor, bazen yıldızlar. O kadar dik ki duvarları karşısını göremiyor kendisi de. Sadece gökyüzü var ona yoldaş olabilen bu yüzden. Devrik cümleleriyle anlatmaya çalışıyor bir şeyleri. Diğerleri de görsün istiyor gördüğü yanlışları.. Anlaşılmak istiyor sadece belki de. Hep bir arayış içinde bir o kadar da inançlı her aradığını bulacağına bir şekilde. Olduğu kişi olmasını da buna borçlu belki de.. 

 Oysa yarım olsun ne olur? Her cümlesinin sonuna nokta koymasın hayat. Her aradığını vermesin ya da ne farkeder? Korkmasın, sonunu düşünmek yerine yaşayarak görsün. Bir kez de kendisi yıksın duvarlarını ne kaybeder? Tecrübelerden daha büyük ders var mı şu hayatta?

 Ama dedim ya o sadece küçük bir kız büyümeye çalışan. Doğrularıyla, yanlışlarıyla, kendisiyle savaşan küçük bir kız. Hayat ona ne verir ne alır bilinmez zamanla göreceğiz o da, bende. Ama bir yerlerde hissedebiliyorum o dışından beton içinden korkak olan küçük kız bulacak aradıklarını, hayata anlamlar yükleyecek yaşaya yaşaya.. ve elbet geçmişiyle yaşamayı da öğrenecek büyüdükçe. Bırakalım o büyüsün öğrensin zamanın getireceklerini. Bizde izleyelim bulutlardaki köşelerimizden ta ki o da bir buluta kurulup bir küçük kızı izlemeye başlayana kadar..

8 Mayıs 2014 Perşembe

İyi geceler yazısı olsun bu da o zaman!

Tek bir hatayla yediğim birçok darbe oturup düşünmemi sağladı. Hep affetmek zorunda olduğumu düşündüğüm insan, canımdan bir parçam.. Değer mi? Sevse aynı hatayı tekrar tekrar yapar mı? Ne olursa olsun affedileceğini bilmenin hafifliği belki de onunki. Belki de bağlılık, bahane her zaman bulunur evet ama bu kadar üst üste yapıyorsa sen oturup düşüneceksin. Aitliğini bir kenara fırlatıp, az önce tanışmış gibi düşüneceksin.

 Acıların son bulmaz evet ama tazelenmez en azından. Zaman alıştırır elbet kanata kanata.. Önemli olan senin acıya olan dayanıklılığın, korkusuzluğun.. Güçlü değilim onsuz eksiğim deme, güçlüsün. Gerektiğinde korkmadan haykırmayı bilmelisin. Her anının, her şarkının, o içini kemiren duygunun karşısında sağlam duvarlar örmeyi öğrenmen gerek çünkü hayat sanıldığından çok daha uzun. Zaman gelir 1 saat sana 1 yıl gelir. İşte o zaman ben burdayım, beni de anlayın diyebilmek için korkmamalısın, güçlü olmalısın. Acının dibine batıp batıp tekrar tırmanmak yerine batmamayı öğrenmelisin. Yaşadıkların farketmeni sağlamalı.

 Son olarak yeni sayfalar açmayı gerektiğinde yaprağı düşünmeden koparıp atmayı öğrenmelisin. Evet biliyorum kimsenin eksiğini dolduramaz kimse,her gelen farklı bir derdinin çaresi olur ama bilmelisin ki bu kadar acıyla yaşamaktansa izin vermen daha iyi. O zaman mutlu anılar için zamanın olur.ama dedim ya önce güçlü olmayı en önemlisi korkmamayı öğrenmelisin..

Sen de bensen, sen nerdesin?

Genelde her düşündüğü başına gelen bir insanımdır. Bu yüzden kötü şeyler düşünmeyi çok eskiden bıraktım. Yine de insanları durdurmaya yetmiyor benim düşünmediklerim. Ayakkabılarıma kaçan kumlar kadar rahatsızım hayatıma sızan karaktersiz insanlardan. Her yaptığım iyiliğin karşılığını mutlaka alırım. Gerekirse bir ihanet, gerekirse bir yalan ama mutlaka alırım zamanı gelince..
 
 Bir sürü çeşit vermiş tanrı insanoğluna ona lafım yok. Elbet herkes birilerinin kafasına uyar. Birileri tarafından sevilir. Benim sorunum her gördüğü olmak isteyen insanlarla.. Yüzüme bir insan arkamdan farklı bir insan olanlarla. Kendisinden utanıp tüm o kendi güzelliğini cehennebin dibine gömüp, biraz senden biraz benden olarak yaşamak isteyenlerle. İnsanı özünden utandıran insanlar bunlar.. Tiksindirici, cahil insanlar. Kim ne derse inanıp giden, kör insanlar.

 Böyleleri yüzünden çoğu gece derim kendime en azından bir hayvan olarak doğsaymışım keşke diye -mesela bir kedi- sevilmekten, yemeğini bulmaktan başka kaygısı olmayan bir hayvan.. Düşünmek zorunda olmasam hiçbir şeyi, hiç kimseyi. Yaşasam gitsem kendi halimde. Farkında olmadan çoğu şeyin.. 


6 Mayıs 2014 Salı

21. Yüzyılda aşk..

Konuyu iki taraftan da incelemek isterdim lakin erkeklerin aşk konusunda ne isteyip ne düşündüğünü anlayabilseydim zaten çok mutlu bir aşk hayatım olurdu. Yani işin bu tarafını bilen birine bırakmayı tercih ediyorum..

 Kızlara gelicek olursak klasik iki aşık kız tipi vardır. Birincisi her sevgilisinde aynı hataya düşen balık burcu kızlarımız; ikinciyse klasik dengesiz ikizler ruhlu kızlarımız..

 Birinci katagoridenseniz gerçekten bol ağlamaklı, sevgi dolu, oldukça kırılgan ama aynı zamanda bir o kadar da affedici birisinizdir muhtemelen.. Neden gittiği önemli değildir tek önemli olan onu yolundan döndürmek konusundaki çabanızdır. Sonrasında sizin sevginiz her şeye yeter bu ilişkiyi düzene sokar. Sosyal hayatınızda ne kadar güçlü olsanızda aşk konusunda bir o kadar güçsüz olduğunuzu düşünür eğer değer vermişseniz daima onun haklı olduğunu savunursunuz. Ama ne var ki erkekler fazla sevilmekten hiçbir zaman mutlu olmaz hep farklı bir sorun bulup çıkararak sizin düzelttiğiniz her şeyi tekrar dibe sokar ve giderler. Hep giderler gerçi..

 Eğer ikinci katagoridenseniz durumun sizin için de pek parlak olduğu söylenemez. Sevginizi belli etme korkusuyla yanıp tutuşurken sevgiyi alır kaburgalarınızda saklarsınız siz çıkarana kadarsa muhtemelen bütün şansları geri tepersiniz. Her zaman da dur gitme ben seviyodum! demeyecek kadar gururlusunuzdur.. Bol kavgalı, bol şüpheli, hiç alttan almayan, her suçu karşı tarafa yükleyen biri olur çıkarsınız. Gidene neden diye sormak bile adetiniz değildir. Gidiyorsa dönmesin, dönücekse gitmeseydi o zaman der çıkarsınız işin içinden. En azından fiziken.. Ama ne var ki erkekler çok şüpheden de, sevgisiz, ilgisiz kalmaktan da hoşlanmazlar ve genelde gitmeyip, sizi gitmek zorunda bırakırlar..

 Onu istemezler, bunu istemezler e ne ister o zaman bunlar diye sorarsınız şimdi muhtemelen ama o da ayrı bir muamma, en azından benim için.. Bence onlar kendisi de bilmiyor ne istediğini sorun genelde onlardadır sizde değil. Belli bir kız kitlesi var tabi duruma aykırı ama onları konunun dışında tutalım..

 Sonu hep aynıdır ha öyle gitmiş ha sen böyle gitmişsin farketmez. Hepsi üzücü, kırıcı ve yorucudur ama er ya da geç son mutlaka gelir. Size alışmayın demiyorum elbet alışırsınız,seversiniz ama kendinizi tamamen bırakmak hatasına da düşmeyin o zaman o gider sen nerde kalırsın orası meçhul.. Bir parçanız onda, bir parçanız burda, bir parçanız şarkınızda, bir parçanız beraber gittiğiniz yerlerde, bir parçanız mesajlarda, bir parçanız seni seviyorum, sensiz yaşayamamlarda kalır ki bu da külliyen yalan.. Sonra geçmişe bağlı yaşayan, paramparça bir karakter haline gelirsiniz. Evet bazen iyi gidebilir ama iyi gitmeyedebilir. Yaşayan ölü gibi etrafta dolaşmak istemiyorsanız her ikisinide hazır tutun kendinizi.. Kim olduğunu hatırlamasam da bir bilen arkadaşımız ne demiş '' Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceği görmenizi sağlar.'' sizde affedin gitsin, ağlayın ama maksimum bir hafta sonra kaldığınız yerden devam.. Yani son geldiğinde ne tipik bir ikizler olun ne de balık, ortayı ayarlayın. Aksi takdirde dediğim gibi her aşkın sonunda paramparça, yaşayan ölü kıvamında dipten dibe vurursunuz. Ve inanın bana hiç kimse sizden mutluluğunuzu çalıp gidebilecek kadar değerli değildir..

Adam (!)

Aslında hiçbir şeyin ama her şeyin olan adam. Hiç konuşmadığın ama hep konuşulduğun adam. Nefret ettiğin ama en çok sevmen gereken adam. Sırtını yaslaman gerekirken sırtından hançerleyen adam. Adam bile olmadığı halde adam demek zorunda olduğun adam..

4 Mayıs 2014 Pazar

Çok fazla düşünüyoruz aslında;

Gerek olmayan şeylere kafa yormak konusunda çok ısrarcıyız. Bilmeliyiz ki her şey bir sebebe bağlı yapılmaz. Duygularımız bizi anlık şeylere sürükleyebilir. Geriye dönüp baktığında neden yaptığını bilmezsin ama derinlerde bir yerde sana doğru ve ya yanlış hissettirir..

Her insan kafasında bir rol model kurar ama gelin görün ki yanındakiyle kafasında olan arasında en ufak benzerlik yoktur.İşte bunun açıklaması kimsenin mükemmel olmadığıdır. İnsan ne kadar kabul etmesede herkesin yanlışları vardır. Yanımızdakilerse bu yanlışlarımızı bilen bizi onlarla sevebilenlerdir.Herkes zayıflığını bilene kaptırır kendini..

Sen ne kadar düşünürsen düşün planlara göre yaşayamazsın çünkü dünya okul değil hayatsa bir sınav değil.Yaptığın plan tutmaz çünkü evren beyaz bir kağıt değil.Boş boş sana bakmaz, üzerine daha da zor sorular gönderir.Doğaçlamadır her şey, bu başlarda biraz korkutsada zamanla alışır insan..

Düşünmek güzeldir ama her şeyin fazlası zarardır.Yeni şeylerden korkma, kaçma bunu sana evrenin bir hediyesi olarak düşün.Elinde bir şans varsa bunu kullan çünkü yarın çok geç olabilir…

Ünlü ressamlar Diego Rivera ve Frida Kahlo'nun, inişli çıkışlı bir o kadar da tutkulu aşklarının mektuplarından birisidir bu paylaşımım. Okunmaya değer, güzel aşklarından bir parça..


"Diego Rivera’ma…
Seni sevmeye başlayalı çok uzun zaman oldu. Küçük bir kız çocuğu idim, seni sevmeye başladığımda. Şimdi ise bedeni çürümeye başlayan yaşlı bir kadınım. Bütün bedenler çürüyor aslında Diego’m. Eskiyor bütün bedenler.

Ama acı çeken yüreği var ise bir bedenin, daha hızlı çürüyor o beden.
Benim acı çeken bir yüreğim var Diego. Seni sevmeye başladığım o günden beri, acı çeken bir yüreğim var.

Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın Diego.

Ben de seni anlamak istedim. Tüm hayatımı, hayatımın her bir zerresini seni anlamaya adadım. Sen nereye gittiysen, ben de gittim. Sen neye güldüysen ona güldüm. Sen kimi sevdiysen onu sevdim. Hangi kadınla seviştiysen o kadınla seviştim. Bende bulamadığın ve başka kadınlarda aradığın şeyi keşfetmek için, senin öptüğün kadınları öptüm. Dokunduğun kadınlara dokundum.

Senin sevmediklerini de sevdim ben Diego. Neden sevmediğini anlamak için, onları… sevdim. Ya da sevmeye çalıştım. İçimdeki, sana dair olan öfkeyi dindirmek için yaptım belki. Öfkem dinmedi Diego.

Her defasında körkütük aşık olarak, sana döndüm. Ya da aslında senden hiç gitmemiştim.

Seninle Amerika’ya gelmemi istediğinde, benim olduğunu sandım. En büyük yanılgım oldu bu belki de. Sen ne benim ne de başka bir kadının olamazdın. Kimseye ait olamazdın sen. Ruhun buna izin vermezdi. Oysaki ben, sana ait oldum hep. yattığım tüm adamlar ile sana ait olarak yattım Diego. Acı çekerek seviştim onlarla.

Bir tek senin çocuğunu doğurmak istedim. Ah Diego’m, bu paramparça rahmimden nefret ettim, bebeğimizi tutamayınca. Söküp atmak istedim rahmimi. Sana çocuk doğurmayı beceremeyen bir organı taşımak yük oldu bana.

Kanlar içinde kaldığımda beyaz çarşaflar üzerinde, bana nasıl acıyarak baktığını gördüm. Nasıl korktuğunu, ölmemden. Sırf bundan ölmedim ben Diego’m. Sen acı çekme diye. Ve beni terk ettiğinde, o kanlar içinde kaldığım günkü acı dolu bakışlarına sığınarak, acılı mektuplar yazdım sana. Çaresizlik kokan, kadınlık onurumu ayaklar altına aldığım mektuplar yazdım. Bana acı ve geri dön istedim. Buna bile razıydım sevgilim.

Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç.

Kurbağa sevgilim, Diego’m… Bana dünyanın en büyük acısını yaşattın sen. Gün be gün öldüm seni sevmeye başladığım ilk andan itibaren.
Ama sevgilim, bir daha gelseydim dünyaya yine seni severdim. Canlı canlı çürüyeceğimi bilerek!”
Frida

2 Mayıs 2014 Cuma

Dünü, bugünü, yarını..

Bitti kelimesinin harflerini evire çevire kendimize yeni bir çözüm arar olmuşuz. Çıkış olmadığını bile bile.. İsterse en büyüğü olsun aşkın ya da sen öyle san dünya sana toz pembeyken, mutlaka gelir son.
 Hayatın mucizesi olan doğmamız gibi tanrı sonunu da vermiş ölümle cezalandırarak. En sevdiğin şarkı da biter, en sevdiğin insan da gider. Sana oturup arkasından izlemek düşer. Son her zaman vardır ne kadar uzatırsan ne kadar dolandırırsan dolandır elbet gelir çalar bir gün kapını..
 Dünün sevgilisi, bugünün eski dostu. Dünün dostu, bugünün düşmanı. Hepimizde var muhakkak biri olmazsa diğeri.
 Dünü dünde bıraktıysan ne mutlu sana..

1 Mayıs 2014 Perşembe

Hayat dedikleri..

Hayat.. Ne çok şey yazılmış üstüne, ne çok söz söylenmiş. Bence cama benzer hayat konuşmaz, söyleyemez hiçbir şey fakat bir gün gelirdayanamaz artık kırılır her parçasını farklı bir köşeye savurur. Kıranda da izler bırakır, kırdırtanda da..

Pages - Menu

Popular Posts

Blogroll

Navigation Menu

Blogger templates

Blogger news